Youtube Video

Haçlı Ordusunun Deviremediği Kumandan

Haçlı Ordusunun Deviremediği Kumandan

Ahmet Sırrı Arvas

Tarih:2017-02-04 / Hit:11409

Tiryaki Hasan Paşa ele geçirdiği esirleri baklava börekle besler ve kaçmalarına göz yumar. Bu bolluk Haçlı tarafını bihuzur eder, duyduklarına inanamazlar. Hiç değilse bir adam yakalayıp konuşturmaya karar verir, elçi kılığına soktukları üç silahşörü kaleye yollarlar. Onların haberi dünden gelmiştir, adamlar henüz görünmüşlerdir ki top gürler, ikisi ölür, biri kaçar. Haçlılar yıkılan duvarların nasıl bu kadar çabuk örülebildiğini de anlayamazlar. Aslında görünen ince bir plakadır ardına hasır, çaput, yastık, yorgan ne bulursa yaslar, sadece görüntü yaparlar. Ve yine saldırı başlar, gök renkli zırhlara bürünmüş kıtalar yürüyüşe geçer, tekneler yanaşırlar. Allah'ın yardımı işte tulumbaların ardına gizlenen balyemez topları sadece iki kere gürler, iki tekne suya batar. Düşman dört kez surlara tırmanmayı başarırsa da tutunamaz.

7 saat çok zor geçer kaleyi inatla ve inançla savunurlar. Kanunili yıllardan beri sayısız cenge girip çıkan ihtiyar bahadırlar "böyle cenk görmedik" dediklerine bakılırsa, yiğitlerimiz ölümüne direnir, takatlarını "son raddesine kadar" kullanırlar. Düşman perişandır yeniden hücum edecek mecal, cesaret kalmaz. Mathios "geri çekilin" emri verince, Türkler kaleden fırlar, yakaladıklarını kırar, öyle ki kafa koparmaktan yorulurlar. O akşam Haçlılar bir harp meclisi toplar, kalede en az kendileri kadar asker olduğunda karar kılarlar. Son gülen Hele Tiryaki Hasan Paşa, Serdar-ı ekremin yardıma geleceği haberini yayınca düşmanda moral namına bir şey kalmaz. Üstelik hava soğur, ıslanmış enik gibi titrer birbirlerine sokulurlar. Öyle bir ayaz çıkar ki Kerç suyu donar. Ömer Ağa komutasındaki 300 yiğit o gece buz üzerinden karşıya geçer, ardlarından sıkıştırırlar. Bu arada toplar selam atışı yapar, mehter vurmaya başlar. Haçlılar sadrazam geldi sanır, telaşa kapılırlar. Topları, cephaneleri bırakıp, dağılırlar. Canını kurtaran kaptan! Ferdinand nedeeen sonra oyunu anlar! Kaybettiği mevzileri geri almak için dönünce Türkleri bıraktığı topların başında bulur.

Bir anda ateş altında kalır, kelimenin tam manası ile duman olurlar. Süvariler kısmen kurtulursa da piyadeler kıpırdayamaz. Cesetler öbek öbek yığılır, kalanlar da kontrolden çıkar. Tiryaki Hasan Paşa son darbeyi vurup ordugahı ele geçirmeyi hesaplar. Ortalık duruluncaya kadar ganimet toplamayı kesinlikle yasaklar. Velev ki yerde elmas görülse eğilip alınmaya! Ertesi gün sabah namazlarını düşmanın ordugahında kılar, Allahü tealaya şükreder, mutluluktan ağlarlar. Kaçan kaçana Haçlılardan 47 top, 14000 tüfek, 50 otağ ve 10000 çadır kalır. Kralın gümüşten bir kafes içinde çok sanatlı bir tahtı vardır ki emsalsiz mücevherlerle donatılmıştır. Direklerdeki taşların her biri memleket haracı olarak sunulacak kırattadır. Hele 6 zralık yemek masası ve sırma saçaklı on iki koltuk parayla alınmaz.

Ecdat işini yarım bırakmaz, düşman toparlanıp dönemesin diye Ömer Ağa komutasında bir takip başlar. Beşer onar kişilik gruplarla uğraşmaz, teslim olana dokunmazlar. Ancak Povlit Geçidine sıkışan militan takımına hiç acınmaz. Kral Ferdinand 100 adamıyla sarp vadilere sapar, canını kurtarmaya bakar. Tiryaki Hasan Paşa "gücümüz belliydi, Allahü teala bu zaferi Efendimiz'in (Sallallahü aleyhi ve selem) yüzü suyu hürmetine nasip eyledi" der, "siz benim gibi yaşlı komutana tabi olup emrine uydunuz ya, bakın mükafat da gecikmedi. Silah ve cephane haricinde ne varsa sizin olsun, varın güle güle harcayın!" Yeşil sarıklılar Hasılı 9 bin yiğit kendilerinden 9 misli fazla düşmanı imha eder, benzerine zor rastlanan bir zafere imza atarlar. Olup biteni yakından izleyen ve gün be gün kaydeden Cafer Ayani Bey muvaffakiyetin sırrını "sabır sebat ve ulu'l-emre itaat" diye açıklar.

Manzara bu ise de konuşturulan esirler yeşil sarıklı savaşçılardan bahs açar "Onları görünce içimiz ürperiyordu, zira bir kılıç darbesi ile 20-30 kişiyi yıkıyorlardı" diye anlatırlar (Faizi, Naima, Peçevi) Bu kadarını Serdar bile beklemez, gelen habercilere "ne o yoksa Kanije düştü mü" diye sorar. -Hayır efendim düşmedi. -Durumunuz çok mu fena? -Hamd olsun iyiyiz, düşman yenildi. -Peki sizi muhasara eden ordu, o binlerce çadır, metrisler, ünlü Yajuş topları? -Ordu dağıtıldı, zahire, hazine ve toplar teslim alındı. -Ya Hasan Paşa? -Sıhhat ve afiyettedir, dualarınızı bekliyor. Prens Mathias Hersek'i unutmayalım! Bu uyanık tilki bir çaputa sarılıp hendeğe yatar, bir gece ceset toplayan Mekomorya'lılara "beni de alın " diye fısıldar. Vilayetine varınca Hasan Paşaya bir mektup yazar. "Yedi kral ve onlarca boy beyine bağlı 87 bin askeri kırdın. Senden korkmayan divanedir, bu nasıl bir sihir, nasıl bir cazuluktur anlayamadım" diye sorar. Ben kimim ki?

Hasan Paşa cevaben "siz kendi çaktığınız ağaçlara taptınız, Hak teala'ya karşı çıktınız ve gazab-i ilahiye uğradınız" der "evliyanın kerametini, enbiyanın mucizelerini görüyor ama cazuluk diyorsunuz. Ben kimim ki benden korkasınız! Vakit varken hakikate gelin ki ahirette pişman olmayasınız." Serencamı öğrenen Padişah dahi (3. Mehmed Han) ziyade hoşnud kalır ona düstur-i mükerrem, müşir-i mufahham, nizamü'l-alem diye başlayan bir hatt-ı hümayun yollar. Kendi has (ve murassa) kılıcını, bir topuz ve iki kat hilatı yanına katar. Gaziler de unutulmaz, tam 73 gün ateşle su arasına sıkışan, canla başla vuruşan yiğitler "yüzünüz ak ola" duasına muhatap olurlar. Bunlar güzel şeylerdir ancak ihtiyar asker, vezir yapılınca pek bozulur, "bu zaten bizim işimizdi" der, "artık her işini yapana rütbe veriliyorsa vay gelmiş başımıza! Yazık vezirlik bizim gibi kocamışlara mı kaldı? Hıristiyan donanmalarını bozan ve Sakız gibi bir adayı alan rahmetli Piyale Paşa'ya bile vezirlik bağışlanmamıştı. Kaldı ki Yavuz Sultan Selim'in damadıydı..." Tiryaki Hasan Paşa yöreden ayrılmaz, Rumeli Umum Valisi olduğu yıllarda "tamiri bilad ve terfihi ibad" yolunda çalışır, medeniyet vadisinde de iz bırakmaya çabalar. 1611 yılında vefat eder, Nazlı Budin'de (Budapeşte'nin güney yakası) yatmaktadır.


Yazarın Diğer Makaleleri

Güler Yüzlü Tatlı Dilli Bir Öğretmen Mus'ab bin Umeyr (Radıyallahü anh)

Kanlı gösterilerin yapıldığı arenalar, her öğün esir paralayan aslanlar, mermer gözlü putlar... Gök renkli zırhlar, ormanlaşan mızraklar, küflü zindanlar... Dibinde...

Mütevazi Kahraman Yörük Ali Efe

Yörük Ali, 1896 yılında, Aydın ili Sultanhisar ilçesi Kavaklı köyünde doğar. Babası (Sarıtekeli aşiretinden İbrahim oğlu Abdi) arkadaşını korumak için katıldığı bir...

Rumlardan 30 Saat İşkence Gördü Tek Kelime Konuşmadı

Mâlum Kıbrıs 1570 yılında feth olunur. Hani Sokullu: Siz donanmamızı yakmakla sakalımızı tıraş ettiniz ama biz Kıbrıs’ı almakla kolunuzu kestik demişti ya... Türkle...
Tüm Yazıları